Delilik nedir?


Çok sevdiğim arkadaşım Korkut Tokman bana izlemem için bir film tavsiye etmişti. Son zamanlarda dramatik hikâyeler içimi daralttığından film biraz istemeyerek de olsa izlemeye başladım. Birkaç dakika içinde film beni içine almıştı.


Depresyonun dibine vurmuş bir adamın öyküsüydü. Adam görünürde iyi bir aileye, işe, “olması gereken” her şeye sahipti. Ama mutsuzluk onu ele geçirmişti. Hiçbir şeyden keyif almıyor, sürekli uyumak istiyordu. Ve düşüyordu, kuyunun dibine doğru durmaksızın. Ailesi bundan etkileniyor ve büyük oğlu ondan nefret ediyordu. Karısının onu terk edişi ile tam intiharın eşiğinde iken, birden eline bir kukla geçirdi ve o kukla aracılığıyla kendisiyle konuşmaya başladı. İçinde, ifade edemediği her şeyi, çıkaramadıklarını o kukla aracılığı ile etrafına anlatmaya başladı. Eski “ben”ini yok etmiş, yeni “ben” ise kukla olarak herkesle konuşmaya başlamıştı.


Elinde bir kukla aracılığıyla konuşan bir adam herkese tuhaf görünse de, o bunu bir terapi tekniği olarak lanse etmiş ve işleri, aile ilişkileri düzelmeye başlamıştı. Meşhur olmaya başlamış, televizyonlar onun sürecini anlatmaya başlamıştı. Ta ki eşi, eski kocasını sevdiğini ve onu istediğini, o kukladan kurtulmak istediğini haykırana kadar…


Adam eşine eski halini geri getiremediğini anlatmaya çalışsa da kadın kabul etmedi ve tekrar onu terk etti. Bu sırada bir televizyon konuşmasında adam ile sunucu arasında şu konuşma geçti:


—Bazen ilham kaynağı gecenin ortasında geliverir.


—Ama sanki sizin zekânız elinizdeki kuklada gizli, insanlar akıl sağlığınızdan şüphe ediyor.


—Mozart’ın ara sıra kedi gibi miyavladığı söylenirdi. Ama iyiydi. Harika bir müzisyen siz ce de öyle değil mi?


—Depresyon hakkında konuşmak istiyorum. Çünkü bana söylediklerine göre tüm bu şeyler, akıl hastalığı ile uğraşmak için başlamış.


—Pekâlâ. Bazen hayatta bir noktaya ulaşırız ve devam etmek için geçmişe bir sünger çekmemiz gerekir. Kendimizi içinde kapana kısılmış bir kutu olarak görmeye başlarız. Ne kadar uğraşıp, kaçmaya çalışsak da, kişisel gelişim, terapi, ilaçlar, daha çok batarız. Kutudan çıkmanın tek yolu, ondan tamamen kurtulmaktır. Yani aslında onu sen yapmışsındır.


Çevresinde cesaretini kıran insanlara kim ihtiyaç duyar ki?


Seviyor gibi görünen karına, senden nefret eden oğluna…


Demek istediğim, onların acısına son vermek, sil baştan başlamak delilik demek değildir.


Delilik sefil olmaktır. Ve etrafta yarı uykulu, uyuşuk, günden güne dolaşmaktır. Delilik mutluluk numarası yapmaktır. Olayların olduğu şeklinin aksine, lanet hayatlarının geri kalanında, yapmaları gerektiği gibi numara yapmaktır.


Tüm potansiyeli, umudu, tüm keyfi, duyguyu, tüm bu hırsı hayat sizden emdi. Elini uzat, kolundan tut ve kan emici insan sürüsünden uzaklaştır onu.


Bu benim hikâyem.


Etrafta dinleyecek kadar umutsuz olan bir sürü insan var. İnsanlar tren enkazlarını severler.


Tabii kendileri içinde olmadıkları sürece…


Adamın filmde yaptığı bu konuşma, içimde pek çok süreci başlattı. Tek istediği olduğu gibi kabul edilmekti. Kendisi için bir çıkış yolu bulmuş ama bu yol ilk önce ailesi tarafından sonra da toplum tarafından yargılanıyor ve dışlanıyordu.


Tek istediği, kabul edilmekti. İçten, saf, yargısız bir kabul. Toplum tarafından kabul görülen hayat biçimi onu hasta ediyordu. Sahtelik, içsel potansiyelini ortaya çıkaramadan yaşamak, ondaki haz noktalarını tamamen durdurmuştu.


En yakınları, onu en çok sevenler bunu ona ilk önce yapanlardı. Karısı elindeki eski resimleri göstererek “Ben buradaki adamı istiyorum” diyordu.


Birilerini severiz. Onlara kendi anlamlarımızı yükleyerek severiz. Sonra bu anlamlara uymalarını bekleriz. İyi eş, iyi çocuk, iyi iş adamı ya da kadını her ne ise, o kalıbın gereklerini yerine getirmelerini isteriz. Onun içinde ne olup bittiği umurumuzda bile olmaz. Çünkü etrafımıza göstereceğimiz vitrinimizdir onlar.


Delilik hayattaki bu illüzyonu devam ettirmektir. Delilik etrafımızdaki her şeyi ve kendimizi de kutu içine hapsedecek şekilde davranmaktır. Ve sonra o kutunun içinde debelenip, mutluluk oyunları oynarken, içimizde kopup giden “yanlış bir şeyler var” duygusunu örtmeye çalışmaktır.


Delilik tüm bunları fark edip, kutunun dışına çıkmayı seçen insanları “tuhaf, akıl hastası, depresyonlu, sıra dışı, kuralsız, bencil” olarak tanımlamaktır. Delilik gerçekdışı yaşamları, gerçekmiş gibi kabul etmek, etrafına da ahkâm kesmektir. Sana uymayanları törpülemeye çalışmak, grubun dışına itivermektir.


Şimdi düşünelim bakalım:


En sevdiklerimizi bir kalıp içinde davranmaya zorluyor muyuz?


Onlara türlü beklentiler yükleyerek, oldukları gibi kabul etmek yerine, değişmeleri için zorluyor muyuz?


Hedeflerimiz, arzularımız, yapmak istediklerimiz yani hayatta kendimiz için çizmek istediğimiz yol, neredeyse doğduğumuz andan itibaren, bizim için başkaları tarafından çizilmemiş mi?


Genel geçer kurallara, adetlere uymayı reddettiğimizde, psikolojik baskı ve başka türlü yollarla cezalandırılıyor muyuz?


Kendin olmanın mümkün olmadığı bir dünya yaratmadık mı?


İşte görünürde her şeye sahipmiş gibi görünen ve aslında kuyunun dibini boylamış bir sürü insanın hikâyesi de bu...

Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.