Ödev çilesi...


Kendini çocuklarının okul hayatlarına pek kaptırmamaya çalışan bir anneyim. Genellikle uzak dururum. Mümkün olduğunca içinde yer almamaya gayret gösteririm. Özel gün ve “kaynaşma” toplantılarına da gitmem.



Neden mi?


Çünkü içinde yer almaya çalışırsam, hem çocuklarımın hem kendi psikolojimin ne hale geleceğini çok iyi biliyorum da ondan.



Eğitim adına hem ebeveynlerin yüksek beklentileri ve bunlara eklenen okulların “iyi okul” olma hırsları arasında ezilen çocuklar bana hep hüzün verir. Maalesef bunu görmezden gelemeyip, çıkıntılık etme eğilimim yüksek olduğundan “En iyisi sen yazılarını yaz, farkındalık yarat ama birebir ilişkilerden uzak dur” derim kendime. Bu da benim çıkış yolum.


Ne kadar uzak kalmaya çalışsam da, aslında kendi başına ödev yapma sorumluluğunu almış olan küçük oğlumun ödevleri yüzünden, sürecin bir parçası haline geliveriyorum. Normalde kendi ödevini oturur yapar. Çünkü onun peşinde ödevini yap diye gezen bir annesi hiç olmadı. Yapmadığı zaman öğretmeniyle kendi yüzleşti.



Bu hafta da cuma gününden yapabileceği ödevlerinin tamamını bitirdi. Geldik pazar gününe, öyle bir ödevi var ki, yapmak istemiyor. Hiç ilgisini çekmeyen bir hikaye kitabını ona zorla okutmam, bu konuda baskı yapmam ve kitabın arkasındaki bir sürü soruyu cevaplaması ve yazması için ikna etmem gerekli. “Yapmadan gidebilirsin ve neden yapmak istemediğini öğretmeninle paylaşabilirsin” dediğimde de, öğretmeninden ve eksik not alma korkusundan dolayı kendini kötü hissettiğini fark ettim. Bu arada henüz 2. sınıfta ve hiç istemediğim halde not korkusu gibi bir takım korkuları da öğrenmiş durumda.


Okul=korku çocukların kafasında ve hatta benim kafamda bile.


Derken, bana göstermek istemediği gözyaşları belirdi gözlerinde. Ve içimi sızlatan o sözcükleri söyledi:


“Kitap okumak istemiyorum. Sevmiyorum artık!”



Okumayı öğrendiğinden beri (hatta öğrenmediği zamanlardan beri) kitapları çok sever, birinci sınıfta ciddi sayıda kitap okudu ve evimizde de kitap bizim için çok önemlidir. En sevdiğimiz şey birlikte yatağa uzanıp bir taraftan meyvelerimizi yerken bir taraftan da ellerimize aldığımız kitapları okumaktı. Daha küçükken de bunu yapardık ve o kitabın resimlerine bakarak bana anlatırdı.


Ne olmuştu şimdi bu sevgisine? Gerçekten içim sızladı…


Durumu toparlamaya çalıştım. “Tamam ben sana okuyacağım” dedim. Sakinleşti. Kitap gerçekten sıkıcıydı, içim daralarak ve bunu ona belli etmemeye çalışarak okudum. Soruları cevapladık. Ve ona “Kitapların hepsi sıkıcı değildir, keyifle okuduğun kitapları hatırla” dedim.



Sanırım onu geren “bir zorunluluk” olarak “bir iş” gibi, o kitabı okuması gerekliliğiydi.


Ben bir anneyim, hayat şartları gereği onunla geçireceğimiz kısıtlı zamanları, eğlenerek, sevgi içinde, değişik paylaşımlarda bulunarak kaliteli geçirmeye çalışıyorum. Çocuğum hayatının büyük bir bölümünü okulda geçiriyor, bir bölümünü de ödev yaparak. Ben ne zaman bu kaliteli zamanı yaratacağım bilemiyorum.


Okusun, büyüsün adam olsun diye gönderdiğimiz okullarda, çocuklarımızın sevgilerinin, isteklerinin, yaşam arzularının, merak duygularının köreltildiğini, onların adeta küçük iş adamları haline getirildiklerini, zevksiz, keyifsiz bir şekilde bir şeylere mecbur edildiklerini içim acıyarak seyrediyorum.



Geçenlerde gene bir pazar günü, kuzenimle konuşurken, “Bize gelin” dediğimde, “Gelemeyiz proje ödevimiz var” cevabını aldım. Ödev de şu, alışveriş noktalarının fotoğrafları çekilecek, bunlar basılacak, kompozisyon haline getirilecek, hikaye oluşturulacak ve sunum yapılacak. Lise ödevi sanmayın, birinci sınıf ödevi!



Başka bir ödev örneği daha, ailenizin soyağacını çıkarın! Bu da birinci sınıf ödevi. Ben bile yapamadım. Bir de herkesin resimlerini bulup yapıştırmam gerekli idi.


Çocuklarımızın yaratıcılıklarını geliştirelim derken bir şeyleri abartıyoruz sanırım.


Ebeveynleri “proje ödevi kabusu” sarmış durumda…



Eğer çocuk, okulda konuyu iyi anladıysa ve ev ödevi onun yaşına uygun, anlayacağı dilde ve öğrendiği konuları içeriyorsa, zaten oturup yapar. Ama görüyorum ki, konu okulda iyi anlaşılmıyor, anneler öğretmen gibi çocuklarıyla evde anlaşılmayan konuyu tekrar pekiştirmeye çalışıyor. Eğitimci olmadıklarından bunu tam başaramıyorlar ve çocukları da kendileri de stres içinde. Bu şekilde bana yardım için başvuran kişilerin sayısı fazla.



Gene geçen gün, bir meslektaşımın, anne olarak katıldığı veli toplantısından, (anaokulu) neredeyse saçını başını yolarak çıkmasına neden olacak süreci de burada paylaşmadan geçemeyeceğim. Bu toplantılarda sürekli çocuklardan şikayet edilmesi, hem de grup halindeyken deşifre edilmeleri, “yaramaz”, “hareketli, yerinde durmuyor”, “arkadaşına vurdu”, “dikkatsiz” gibi damgalanarak yargılanmaları gibi konular yer almakta. Çocukların iç dünyalarını, ne hissettiklerini anlamaktan, onların ne isteyebileceğini, neye ilgilerinin olduğunu, nasıl eğlenebileceklerini, nasıl bir öğrenme merakı oluşturulabileceğini düşünmekten uzak olan bu toplantılar, neye hizmet eder ben anlayamıyorum.


Veli toplantıları benim için bir kabus ya sizin için?



Ve bunların hepsi bir sistem sorunu. Ne okul ne öğretmen tek başına çözümleyemiyor. Öğretmenler de bazen çaresiz. Çünkü onlar da kimseyi memnun edemiyor.


Biraz da çözümlere ilişkin bir şeyler söylemek istiyorum:


Ödevleri siz yaptırmayın. Yapmak istemediğinde öğretmen ile iletişim kurun. Çocuğunuzun öğretmeni olmadığınızın farkına varın. Sorumluluk gelişmesi için çocuğunuza bu sorumluluğu gerçekten bırakmanız ve sonuçlarına kendisinin katlanmasına izin vermeniz gerekir.


Çocuklarınızın başarısını ya da başarısızlığını, kendinize bir hırs ya da başarı noktası haline getirmeyin. O sizin çocuğunuz ve kendine ait bir hayatı var. Bazen başarısız da olacak. Tıpkı biz yetişkinler gibi.


Dediğim gibi bu bir sistem sorunu ve bunun çözümü için topyekün bir bilinçlenme ve velilerin bazı noktaları iyice anlayarak, öğretmenler ile ve okul idareleri ile sağlıklı iletişim kurarak, pek çok noktada bu sorunları dile getirmeleri gerekiyor. Bu çarkın içinde, öğretmenler de ne yapacaklarını şaşırmış durumdalar.


Eğitimden beklentilerimizi, çok net bir şekilde ortaya koymamız gerekiyor.


Aksi taktirde,



Bu çocuklar için çok yanlış şeyler yapıyoruz, bunu bir eğitimci bir uzman ve en çok da bir anne olarak derinden hissediyorum…

Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.