“Eğitim dediğimiz köreltme sistemi”


Anaokuluna giden çocukların daha yaratıcı olduklarını gözlemlediniz mi? Küçük yaşlarda “kaygıdan uzak” yapılan resimler, birkaç materyalin birleştirilmesi ile ortaya çıkan yaratıcı fikirler, kendini her şeyi yapabilir olarak görme duygusu, yaş büyüdükçe ortadan kalkmaya başlıyor. Özellikle de ilkokul eğitimine başladıktan sonra.


Okul öncesi eğitime başlarken ebeveynler küçük yaşlardaki çocukları için “eğitim ile ilgili fazla bir beklentim yok, mutlu olsun yeter” derlerken, ilkokulda duygu ve düşünceler değişmeye başlıyor.


Peki “eğitim, öğretim” beklentilerimiz artmaya başladığında neler oluyor?


Var olan eğitim sistemlerimiz aslında neye hizmet ediyor?


Öncelikle, eğitme biçimimiz sezgilere önem vermez. İçimizden gelenleri bastırmaya yöneliktir.


Daima kuralları hatırlatır.


Öğretmenler, rehber değil, sınayan, kontrol eden, ödül ve ceza yolu ile denetleyen kişiler konumundadır.


Duyguları saklamayı öğretir.


Matemetikseldir.


Sınıflar, yargılar, damgalar.


Teşvikten uzaktır.


Elemeye yöneliktir.


Sınavlar yetersizlikleri ortaya çıkarmak üzere kurgulanmıştır.


Genelde “iyi bir maddi gelir” yaratmak için, tüm elemelerden geçebilen, şanslı azınlık “iyi eğitim” yapan okullara girebilecektir.


İlkokula bile başlayamadan daha anasınıflarında, mülakatlara tabi tutulan çocuklarımız, bu yolla daha hayatlarının başında iken “elenmeye” başlıyorlar. Ailelerin buna izin veren tutumlarını ise anlayabilmek benim için zor.


Bu şekilde “eğitilen” çocuklarımız ve de tabii ki bizler, yargılayan, sınıflayan, sezgisellikten uzak, duyguları anlamaktan uzak, matematiği önemseyen, ruhsal arayıştan uzaklaşan kişiler haline geliyoruz. Yani maddeden manaya bir türlü gelemiyoruz.


Özellikle ebeveynlerin “iyi eğitim nedir ve nerededir?” kavramı ile ilgili oturup birkaç kez daha düşünmeleri, eğitimcilerin de, “eğitim sistemi” dediğimiz, bana göre şu an gerçekten pek çok anlamda çökmüş bakış açılarını yeniden gözden geçirmeye ihtiyaçları var.


Eğitim, sözde değil, yapılan uygulamalar ile de bireyin gerçek potansiyelini ortaya çıkarabilecek şekilde olmalıdır.


Sezgilerimizi, duygularımızı önemsemeye, incelemeye, içimize dönmeye, sezgisel davranışın aslında ne olduğunu anlamaya, araştırmaya, doğadan bağımsız bir varlık olmadığımızı anlamaya yönelik çalışmalar yapmalıdır.


Elemekten ziyade herkesin başarabileceği ve her bireyin, zekası, fiziksel özellikleri, sosyo ekonomik koşulları ne olursa olsun, uygun fırsatlar verildiğinde “öğrenebileceği” düşüncesinden temellenerek, hareket etmelidir.


Yaratıcılığı teşvik etmelidir. Ayrıştırmamalıdır. Kıskançlığı, haksızlığı, sevgisizliği körükleyen başkaları ile rekabet duygusundan uzaklaşmalıdır. Kişi sadece kendini geliştirmek ile rekabet halinde olabilmelidir. “Ayşe şöyle yaptı, Fatma bu notu aldı” bakış açısının bir faydası yoktur.


Ezberden uzak, kalıpların dışında düşünmeyi, problem çözebilmeyi, insan ilişkilerinde ustalaşmayı da hedeflemelidir.


Bugün okullarda, iletişim, problem çözme ile ilgili herhangi bir ders okutulmamaktadır. Kişiler arası ilişkilerde başarı sağlayamayan toplumumuzda, bu nedenle belki 5 dil konuşup, falanca üniversiteden mezun ancak, iletişim konusunda son derece başarısız, eğitimli olmanın dışında insan olma kavramından habersiz insanların sayısı çoğunluktadır.


Tüm eğitim sistemimiz, düşünmeme, kuralları olduğu gibi kabullenme, sorgulamama, itaat, sürüden ayrılmama fikirleri üzerine temellendirilmiştir. Otoritenin kaybedilmesinden korkma yaklaşımı hemen hemen tüm eğitim sistemlerinde yaygındır.


Sizce bunu sorgulama zamanı gelmedi mi artık?


Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.