Pat!



Kendini sev, kendini sevmekle başlar her şey... O hesap; evini sev, ev işlerini sevmekle başlar her şey, dedim savaşmaktan vazgeçerek. Kararlıydım, başıma gelen hiçbir aksilik bu sevgimi azaltmayacaktı.

Biliyorsunuz; köftelerden gürz yapmış, perdeleri halletmiştim daha ilk ayazda. ‘Sıradaki ne ola ki’ diye gülüşürken kocamla, hiç beklemediğim yerden tongaya düştüm.


Ev işleri gündemimin her zaman ilk sırasında bulunan temizlik, en takıntılı olduğum maddedir. Her sabah temizlenecek bir yer, bir şey mutlaka karşıma çıkar, yoksa bile tarafımdan yaratılır.


Hamileliğimin son zamanlarıydı, enerjimle baş edemiyor, evin içinde bir ceylan gibi sekiyordum. Gönlüm bu enerjinin boşa gitmesine razı gelmedi, o günü haftalık temizlik günü olarak seçtim.


En büyük yardımcım elektrik süpürgesini çalıştırdım hemen. Manasız bir neşeyle (kendime not: bir yazıda, keyifle yapılan temizlikle suratsız yapılan temizlik arasındaki farklar anlatılsın) başladım salonu süpürmeye.

Süpür, süpür, süpür... Her yeri dip bucak süpürdüm ki bu çok önemlidir; koltukların altları, dolapların arkaları, duvarların kenarları unutulursa oradaki tozlar an gelir burnunu gıdıklar.


Bu arada, inanmayacaksınız ama ben güzel süpürürüm ha!



Ve son olarak holde işimi bitirmişken, süpürgenin torbasının dolduğunu gösteren kırmızı ışık gözümü aldı. İşte en sevmediğim kısım bu!

Mecbur, dizlerimi kırıp eğildim. Kapağı açtım, kâğıt torba oburluktan nefes alamaz hale gelmişti. Bir anlık gaflet işte, torbayı çektim çıkardım oradan. Duvara tutunarak ayaklandım. İtinayla torbayı tutup bir adım attım ki, sen terliğim süpürgenin kablosuna takılmasın mı? “Oğluum!” diye inleyerek bir elimle karnımı, diğer elimle de duvarı kavramışım.


Birkaç saniye sonra evden sokağa şöyle bir nara yükseldi;

“Haayıııııııııır!!!!”

Bir taşın denize düştüğünde yarattığı dalgalanmalar geliyor aklıma şimdi.

Kâğıt torba yere düştü, ‘PAT!’

Kâğıt torba PATladı. Midesindekileri antrenin ortasına kustu. Toz bulutları dalga dalga açık kapılardan odalara yayıldı. Gözlerimde boncuklar...

Orada ne kadar süre dikildim bilmiyorum. Bir şapşallık husul etti bak onu hatırlıyorum, üçer-beşer adımlık ileri geri yürüyüşlerle kapılardan odalara dikiz atıyordum. Gözlerimden yanaklarıma bir ıslaklık yayılıyordu her adımda.

“Ne yapacağım ben? Şimdi ne olacak?” gibisinden vah vahlanıyordum.

Şu anda gazetede olmak vardı... Koyduğum bir haberin yalanlanmasına bile razıydım neredeyse.


Neyse ki kapı çaldı da, titredim. Söylemiştim, kayınvalidemle aynı binadayız. Bugüne dek hiç demedi ama o gün sanırım sesim gerçekten çınlamıştı.

Yüzümdeki ıslak çizgileri görünce beti benzi attı. “Belgin n’oldu?” diye apartman boşluğunu inletiverdi o da.


İyice toparladım; “Dur anne yok bir şey... Sadece süpürgenin torbası patladı.”

Anlatmam gerekmiyordu aslında, manzara ortadaydı. “Kızım inat etme Ayşe Hanım’ı çağıralım, (Ayşe Hanım, annemin yardımcısı) o yapsın temizliğini bundan böyle” dedi demesine de...


“Olmaz! Ben yaparım! Her şey düzelecek, sadece biraz zamana ihtiyacım var!”

Gerisi malum, yeniden süpürge ve geniş çaplı toz alma...

Ama...


Köftelerim gürz olunca, dersimi almıştım; soğanlar rendelenecek.

Tül perdelerimi katledince, dersimi almıştım; ılık suda yıkanacak.

Şimdi de yeni bir ders aldım.


Süpürgenin torbası dolunca, odaların kapıları kapatılacak!

Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.