Sosyal medya cesareti, hakaretleri ve cezaları

Son 20 yılda hayatımıza giren internet mecrası ve son 10 yıldaki sosyal medya çılgınlığı, insanların temel ego “besin”i olan popülariteyi daha kolay elde etmelerine olanak tanıdı. Hatta kişiler artık parasını verip, Facebook, Twitter, Instagram, Soundcloud, Youtube, vb. sosyal medya mecralarında popülaritelerini artırabiliyorlar. Popülarite doyumsuzluğu, bir hastalık halini aldı. Gerçek hayatta tanışma imkanları olmayan kişilerden daha fazla takipçi sayılarına sahip olabilmek artık neredeyse tüm sosyal medya kullanıcılarının “temel ihtiyacı”.


Sosyal medya profillerinde satın almış oldukları bazen gerçek, bazen de programlar tarafından yaratılmış gerçek olmayan kişilerle, profil sahipleri kendi sosyal “aşiret”lerini kurdular. Gerçek hayatta X kişisi ile yalnız başlarına selamlaşmaya bile cesaret edemeyecek profil sahipleri artık sosyal medyada yanlarında zannettikleri on binlerce kişilik koruma orduları ile bu X kişisine hakaretler yağdırabiliyorlar.

Ünlülerin sosyal medya profillerini (özellikle Twitter ve Facebook Hayran Sayfalarını) incelediğimizde bu ego patlaması yaşayan kişilerin, o ulaşamayacakları kişilerin göz önünde olan en belirgin cinsel, dini ya da sosyoekonomik özelliğini baz alarak, basit bir eleştiriyi bile bu baza hakaret ederek yaptıklarını görüyoruz.

Yasal yaptırımlar ile bu hakaret ve tehditlerin önüne geçilmesi şimdilik zor görünüyor. Çünkü direkt olarak bu “suç”u işleyen profil sahiplerinin kimlikleri yasal olarak kanıtlanamıyor (profil sahibi bunu resmi olarak kabul etmediği sürece). Bunun temel nedeni ise sosyal medyayı kullandığımız genelde ABD kökenli yazılımların, kişisel özgürlük kavramını baz alarak kişilerin bilgilerini devletlerin resmi kurumları ile bile kolay kolay paylaşmamaları.

Bu hakaret ve nefret söylemlerinin önüne geçmenin yolu, şimdilik halkı mümkün oldukça sosyal medya ile ilgili bilgilendirmekten geçiyor.

Nisan 2013’te Amnesty International (Uluslararası Af Örgütü) Türkiye Araştırmacısı Andrew Gardner, ünlü besteci ve piyanist Fazıl Say’ın attığı bir tweet yüzünden “dini değerleri aşağılama” suçundan aldığı 10 ay mahkumiyetin, 4. Yargı paketinin “ifade özgürlüğüne engel teşkil eden kısıtlayıcı yasaların tekrar düzenlenmesi” konusunda başarısızlığına işaret ettiği açıklamasını yaptı ve Türk Hükümeti’nin yasaları uluslararası insan hakları ile uyumlu hale getirme şansını kaçırdığını belirtti.

Fazıl Say, Twitter’da yazdığı Ömer Hayyam’ın bir rubaisi ile "dini değerleri alenen aşağıladığı" iddiasıyla açılan davada suçlu bulunmuştu. Fazıl Say ise ifade özgürlüğünü kullandığını ve bu cezayı almasının kendisini ceza almaktan çok, Türkiye’nin ifade özgürlüğü olan ülkeler nezdindeki itibarını düşürdüğü için üzdüğünü söylemişti.

Bu yazının konusu ise Fazıl Say’ın almış olduğu cezanın haklılığı ya da haksızlığı değildir. Burada dikkat edilmesi gereken nokta Gezi Parkı olaylarında da çok tartışılan, “Sosyal Medya Suçları”nın hukuki değerlendirmesidir. Sosyal medyanın kullanımının her geçen gün arttığı dünyada ve ülkemizde, sosyal medya üzerinden işlenen hakaret, tehdit vb. suç ve kabahatler nedeni ile açılacak davalar zaman içerisinde artacak ve bu dava sonuçları, bundan sonraki dava konuları için örnek teşkil edecektir.

Unutmamak gerekir ki her ülkenin kültürel değerleri, dini yapısı, duyarlılıkları farklılıklar göstermektedir. Sosyal medya kullanıcıları da yaşadıkları ve sosyal medyayı kullandıkları ülkelerinin bu hassasiyetlerini göz önünde bulundurarak paylaşımlar yapmalıdır. Bu nedenle büyüklerimizin söylediği “2 kez dinle, 1 kez konuş” sözü, günümüze “2 kez oku, 1 kez yaz” olarak aktarılabilir.

Sosyal medyadaki ifade özgürlüğünün, şirketlerin ve kişilerin markalarına da etkisi var tabii.

Bir bakıyorsunuz hayatında hiçbir zaman X markasını satın almamış olan bir sosyal medya kullanıcısı, marka ve ürün ile ilgili, kişisel popülaritesini artırmak ve sosyoekonomik sınıfını daha yüksek göstermek için internetten araştırdığı ürünle ilgili negatif ve hatta markayı karalayıcı yorumlar yapabiliyor.

Aynı durum, sosyal medya profil sahibinin okuduğu bir gazetenin köşe yazarının markasına yaptığı haksız saldırı hatta hakaretlerle de kendini gösterebiliyor.

Bu olumsuz iki örnek sosyal medyada ürün ve marka analizi yapan, hatta siyasal partiler için değerlendirmeler ve istatistikler hazırlayan ajanslar için de ciddi bir sorun. Siyaset dışı değerlendirmeler için baktığımızda bu soruna bir çözüm bulunana kadar, özellikle ticari markalar için ürün ya da hizmetlerini direkt kullanan kişilerin değerlendirmelerinin, bu markalar için sosyal medyada yapılan yorumlardan daha önemli olduğu sonucunu çıkarıyoruz.

Siyasetçiler ve siyasi partiler için yapılan değerlendirme ve istatistiklerde ise en etkili yöntem, değerlendirilen görüş ya da ideolojinin temel savunucularının sosyal medya profillerindeki paylaşımlar üzerinde değerlendirme yolunu seçmek. Bu profil sahiplerinin yaptıkları paylaşımların, olumlu ya da olumsuz aldıkları yorumlar, bu yorumların sertlik dereceleri, tekrar paylaşılma, beğenilme ya da favorilere eklenme oranları, en fazla tepki çeken olumlu ya da olumsuz kelimelerin belirlenmesi ana hedefler.

Siyasetçilere bireysel olarak ya da siyasi partilere parti bazında hazırlanan seçim kampanyalarında ise durum epey zorlaşıyor. Zorluğun iki temel nedeni var…

Birinci neden, kelime bazlı sosyal medya analiz programları genelde yabancı yazılımlar ve Türkçe kelimeleri çok da doğru değerlendiremiyorlar. Her ne kadar ajanslar değerlendirildiğini söyleseler de bu değerlendirme raporlarının doğruluk sağlamasını yapmak pek de mümkün değil. Maalesef etik olarak algılanmasa da seçim kampanyalarında, kampanya yapılan parti ya da kişiye odaklanmak yerine rakiplere odaklanmak daha etkili bir yöntem.

İkinci neden ise siyasetin geçmiş sonuçlarının gelecekteki duruşları gerçekte çok da fazla etkilememesi. Bu nedenle geçmiş dönem istatistiklerinin bilinmesi önemli olsa da, geleceğe yönelik siyasal marka planlamasında, hedeflenen kitlenin sosyokültürel ve sosyoekonomik isteklerine odaklanmak daha faydalı oluyor.

Her iki nedende de yazının başındaki konu büyük önem taşıyor. Değerlendirilen hedef seçmen kitlesinin sosyal medya gerginliğini artıran ideoloji, duruş ve bunları tetikleyen anahtar kelimelere odaklanılması, başarıyı getirecek ana etken.

Parmağımızın bastığının aklımıza sorun çıkarmaması dileğim ile…

Sevgiyle kalın…


Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.