Beş yıldızlı olsan ne olur, hizmette üç yıldız olduktan sonra!

Bu yazıyı aslında havaalanında yazacaktım ama öfkem soğusun diye iki gün bekledim. Öfkeliyim, kızgınım, sinirliyim çünkü 1 yıl boyunca iple çektiğim; güneşin, denizin, rüzgârın keyfini çıkaracağım tatilim ‘paranı alırız, hizmeti kendi istediğimiz gibi veririz, ister memnun ol, ister olma; yerse!’ düşüncesi nedeniyle hayal kırıklığıyla bitti.


En iyisi hikâyeyi baştan anlatayım…


Geçen yıl gazeteci bir arkadaşımın tavsiyesiyle Bodrum’da butik bir otelde tatil yaptık… İşlerin yoğunluğu nedeniyle 5 günlük kısa bir tatildi ama bana yetti. Çünkü tatil köylerinin o kalabalığı, gürültüsü, restoranlarındaki kuyruklar yoktu. Bodrum’un en güzel rüzgârının olduğu Akyarlar’da Kral Arthur efsanesiyle ilişkilendirilen ünlü kale ve sarayın adını taşıyan otelin konsepti de güzeldi. Akşam yemeklerindeki enfes zeytinyağlılar sayesinde kilo almadan dönmeyi başarmıştım. Deniz üzerine kurulan özel iskelesi ve localı yatakları şahaneydi. Doğal olarak bu yıl hiç tereddüt etmeden, başka bir alternatif düşünmeden rezervasyon yaptırdım.


Güle oynaya gittik… İlk gün sabah kahvaltısında geçen yıldan farklı bir tatil geçireceğimizi anladım. Elemanların çoğu birkaç gün önce işe başlamış. Ancak güler yüzleri acemiliklerinin üzerini kapattı.


Bodrum’daki otellerin çoğunda güneşlenmek için loca var. Otel müşterisinin locadan yararlanması için gün içinde belirli bir limitin üzerinde harcama yapması gerekiyor.


Yarım pansiyon olunca ister istemez harcama yapıyorsunuz. Üçüncü gün kahvaltı sonrasında iskeleye doğru ilerlerken güneş gözlüklerini yatarken bile çıkarmadığını düşündürten iskele sorumlusu ‘loca istiyorsanız, harcama yapmanız gerekiyor’ dedi.


Kuralı bildiğimi, üç gündür otelde olduğumu ve locayı kullandığımı hatırlattım. Ya tipimi beğenmedi ya da ben de loca harcaması yapacak bir potansiyel görmedi ki ‘Biliyorsunuz, şu kadar harcamanız lazım’ diye tekrarladı.


Bir an iskele sorumlusuna kafa atmayı düşündüm ama lanet olsun diyerek iskeledeki diğer şezlonglara gittim. Ama intikamım acı oldu. Tatilin geri kalan günlerinde otelde bir lira bile harcamadım. Akyarlar market sağ olsun. İçecekleri oradan temin ettim, gözlerinin içine baka baka içtim, öğle yemeklerini dışardaki restoranlarda yedim. (Yani ailece yedik.) Bu arada sağımdaki solumdaki şezlonglarda yatanlara da restoran tavsiyesinde bulundum. Onlarda aynı tavırdan ve fahiş fiyatlardan şikâyetçi olunca ortak akılla hareket etmiş olduk.


Otelde; lahmacun 15 TL, hamburger 23 TL, meyve tabağı 30 TL, biftek 42 TL, dondurma 18 TL, cola 9 TL, bira 14 TL kahve 8 TL, su 7 TL…


Yuh mu dediniz? Kesinlikle yuh… Zannedersin ki, Dubai’deki 7 yıldızlı Burj Al Arab Hotel’de kalıyoruz! Fiyatları şikâyet ediyorsun, işletmeciyi işaret ediyorlar. Müziğin sesi yüksek diyorsun, işletmeci böyle istiyor diyorlar.


Bu fiyatları çekiyorlar ama kahvaltı ve yemeklerde 1 TL’lik kepek ekmek yok. Sadece beyaz ekmek var. Yersen…


Butik otellere neden gidilir? Kafa dinlemek için… Sabah 10.00’dan akşam 19.00’a kadar yüksek sesli tecno müzikle resmen kafamızı şişirdiler. (Aslında buraya başka bir kelime yazacaktım ama ayıp olmasın diye değiştirdim. Siz anladınız ama...)


DJ’e ‘Müşteri kitlenize dikkat ettiniz mi? Çoğunluk 30-60 yaş arasında. Neden bu kitleye non-stop tecno müzik yayını yapıyorsunuz?’ dediğimde ‘işletmeci böyle istiyor’ yanıtını verdi.


Allah aşkına bir işletme, işletmeciyi mi, müşteriyi mi memnun etmek durumundadır? Belki de çalışanlar işletmeciyi sevmiyorlardır. Müşteriyi kızdırarak işletmecinin ayağına kurşun sıkmış oluyorlar.


Müşterilerin şikâyetleri artınca müzik seçimleri değişti de… Bir şeyleri düzeltmek için şikayet etmek gerekiyordu.


Bu arada akşam yemeklerinde verilen suyun, çayın parasını istediklerini söylemeyi unuttum. Tur şirketini arayıp ‘yarım pansiyonlarda yemeklerin yanında verilen su, çay ücretsizdir. Bana bu uyarıyı yapmadınız. Sizi TÜRSAB’a şikâyet edeceğim’ dedim. Otel uyarılınca ikinci günden itibaren su ve çaydan para almadılar. Bu da benim otelde kalan diğer müşterilere kıyağım oldu.


Lafı uzatmayayım; paranla mutsuz olmak böyle oluyormuş. Demek ki aynı otele ikinci kez gitmemek gerekiyormuş. Otel yapmak değil, işletmek önemliymiş. Müşterilerin yarısından fazlası ‘bir daha gelmem, kimseyi de göndermem’ diyorsa durup düşünmek lazımmış… Sonra adama ‘beş yıldızlı olsan ne olur, hizmette üç yıldız olduktan sonra’ deme hakkın olurmuş…

Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.