Daktilodan tablete geçişimin öyküsü…

Daktiloyla gazeteciliğe başladığım yıl tanıştım. Yıl 1989…


Öyle elektrikli olanından da değil; bildiğiniz şaryolu, şeritli olanından…


Haberden döndüğümüzde yazı işleri masasında boş daktilo bulduğumuzda kendimizi şanslı saydığımız yıllar…


Çünkü boşta daktilo bulamazsak haberi el yazısıyla yazıp, haber müdürüne banyo edilmiş dia filmle birlikte teslim ederdik.


İlk bilgisayar ekranıyla tanışmam 1990’lı yılların ilk yarısında oldu. Siyah bilgisayar ekranı ve klavyeden oluşan bu yeni alet biz X kuşağı temsilcisi gazeteciler için harika bir gelişmeydi.


Çünkü yanlış yazdığımızda ya da cümleyi değiştirmek istediğimizde üstünü karalama, yeniden baştan yazma sorunları ortadan kalkmıştı.


Boş zamanlarda ise soliter oyunu oynar, dileklerimizi iskambil kâğıtlarına bağlar, kâğıtların birer birer açılmasını isterdik. Bunu da herkesten gizli yapardık.


Çünkü haber müdürü “işin yoksa haber dışarıda, çık dışarı, getir haberi” derdi.


Haklıydı; bugünkü gibi haberleri plazalarda, masa başında, telefonda ya da gelen bültenlerden kopyala-yapıştır usulü yapmazdık.


Her şeyimizle haberin içine dalar, gerçek habercilik nasıl gerektiriyorsa onu yapardık.


O yüzden özel haber, özgün haber vardı. O yüzden kamuoyu habere daha çok güvenir, gazetecilere daha çok inanırdı.


Gel zaman, git zaman 1997’lerin ortalarında gazetelere internet bağlantısı sağlandı.


İlk birkaç kişiye internet şifresi verildi. Uzaktan bakarak anlamaya çalıştığım internet dünyasıyla hiç yakın olmayacağımı zannederken yıllar içinde iyi bir internet kullanıcısı oldum. Yıllardır hayatımı kolaylaştırıyor, işlerimi onun üzerinden takip ediyorum.


Bunları neden mi anlattım?



Geçen hafta Bilişim Zirvesinin Next Step etkinliği olarak gerçekleşen MOM-Z 2012 Summit’te “İnternet ve Mobil Dünyada Anne” konulu panelin konuşmacılarındandım.


O gün Haliç Kongre Merkezi’nde Haliç Salonu’nu dolduran kadınlara annelik kimliğimin yanı sıra çok önemsediğim gazetecilik kimliğimle yaşadıklarımı aktarma fırsatı buldum.


Aynı panelde bu sitenin de fikir annesi, yayın yönetmeni Pınar Reyhan Özyiğit, gazeteci arkadaşım Nora Romi, CNN Türk’ün güzel yüzlerinden Özge Uzun ve nasıl 5 çocuk annesi olduğunu merak ettiğim Ayşe Kucuroğlu da vardı.


Hepimiz internetle olan ilişkimizi, anneliğimizi, nereden nereye geldiğimizi dilimiz döndüğümce anlattık.


Şimdiden MOM-Z 2013 için heyecan duymaya başladım.


Bir zamanların şaryolu daktilo kullanan gazetecisi olarak artık tablet kullanıyorum.


Bir Z kuşağı temsilcisi olan kızımdan mobil dünyayla ilgili bilmediğim her şeyi öğreniyorum.


Ancak, ben “evde olan evde kalsın” diye tepinirken arkamı döndüğüm anda kızımın Facebook sayfalarından neler olup bitiğini dünya âlemle paylaşmasına hâlâ çok karşıyım. Bu konuyla ilgili fikrimin değişeceğini de sanmıyorum.


Ne de olsa mobil dünya, yalan dünya…

Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.