Duygusal şantajlarımız…

Bir çocuğun anne-babasından korkup korkmaması gerektiğinin yanıtını bulmak için bazen kendi çocukluğuma giderim.


Kalabalık bir ortamda yaramazlık sınırına yaklaştığımda annemin kaş göz işaretlerinden hemen o noktada durmam gerektiğini anlardım.


Bugün annemin bana yaptığı kaş göz işaretiyle kendi kızımı uyarmaya kalktığımda, iki elini yana açıp, yüzüne de anlamamış bir ifadeyi oturtup "ne dediğini anlamıyorum, açıkça söylesene" diyor.


Bu durumda yüzü kızaran taraf ben oluyorum. Bir kuşak arasında bile böyle bir davranış farkı ortaya çıkıyor.


Çocukluğum boyunca “annem beni döver mi acaba?” diye de hiç korkmadım.


Çünkü annemin cezaları farklıydı.


Simetri takıntım var.


İlkokul dördüncü veya beşinci sınıfa gidiyordum. Annem saçlarımı iki örgü yapmaya çalışıyordu. Bir tarafı örüp ikinciyi bitirdiğinde, o taraftaki bu taraftaki gibi sıkı ve aynı hizada olmuyordu.


Bu sefer annem, olmayan tarafı söküp, diğerine uydurmaya çalışıyor ama bu seferde öteki taraf, bu taraftakine uymuyordu.


Annemin kaç kez saçımı örüp, tekrar çözdüğünü hatırlamıyorum. Hatırladığım tek şey, iki örgünün da aynı anda, hiddetle açılmasıydı. Başka bir anne olsa eşek sudan gelinceye kadar döverdi ama annem o gün okula göndermeyerek beni cezalandırdı.


Hayatım boyunca ailemi üzecek bir şey yapmaktan hep korktum. Bu korkumun nedeni ceza alacağım için değil, onların üzülmesini istemediğim içindi.


Kızımın benden korkmasını değil, benim annemi üzmekten çekindiğim gibi beni üzmekten çekinmesini isterim. Sonuçta korku insana yapmak istemediği şeyleri yaptırıyor. İnsan alacağı cezayı hesaplar, ona göre yapacağı ne varsa yapar. Dün, bugün, yarın ailesinin istemediği bir şeyi yapan onlarca çocuk yok mu, olmayacak mı?


Yeni nesil anneler olarak en sık sarf ettiğimiz cümle “Bu davranışın beni çok üzüyor tatlım”dır. Yaptığımız duygusal şantaja bakar mısınız?


Oysa bu cümle yerine "Ne yaptığının farkında mısın?” desek, işin içine kendimizi katmamış, duygusal şantaj yapmamış oluruz.


Çocuğumuza yapmış olduğu davranışı bir kez daha gözden geçirmesi için fırsat tanıyarak, hatasıyla yüzleşmesini sağlayarak, deneyim kazanmasına yardımcı olabiliriz.


Kötü sonuçlanan bir deneyim yaşadığımızda “Olacağı varmış, gerçeği görmem için bunu yaşamam lazımmış” deyip, işin içinden çıkıyoruz.


Öyleyse çocuklarımıza yanlış yapma hakkı neden tanımıyoruz?


Ceza denince akla hemen sadece fiziksel şiddet uygulamak geliyor. Oysa bazı duygusal şiddet uygulamaları vardır ki; insanda daha derin yaralar açar, fiziksel şiddetten daha fazla zarar verir.


Hadi itiraf edin: Çocuğunuz, eşiniz, arkadaşınız kızdığınız bir davranışta bulunduğunda farklı şekilde cezalandırma yoluna hiç gitmediniz mi?


Mesela anlattığı şeyleri dinlememek, o konuşurken başka yöne bakmak, başarılarını görmezden gelmek, kırıcı şekilde eleştirmek, cevabını bildiğimiz sorular sormak, suçlamak, soğuk ve ilgisiz davranmak, tehdit etmek…


Bunlardan birini hiç yapmadıysanız ne âlâ…


Ama yaptıysanız uzmanların uyarılarına kulak verin. Duygusal şiddetle cezalandırılan çocuklar kendine güvensiz, ürkek, huzursuz, sık sık yanlış yaptığını düşünen, kendini önemsiz hisseden, saldırgan bireyler oluyor.


Yani çocuklarımızı kurt ya da kuzu yapmak bizim elimizde…

Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.