Ata’ma kızımdan armağan


Kızıma hamileyken, Dünya Güzelimiz Keriman Halis Ece’ye Atatürk’ün verdiği soyadının hikayesini öğrenmiştik eşimle. Ata güzeller güzeli Keriman Hanım’a, “Sen kraliçesin, hem de dünyanın kraliçesisin, soyadın Ece olmalı” demiş. Eşimle bu ismi Atatürk’ü yansıtan bir isim olarak öyle çok sevdik ki, kızımıza daha doğmadan Ece demeye başlamıştık bile.

Ben hamilelik sürecinin, dünyaya geliş anının kişilik gelişiminde ve mizaçta çok önemli olduğunu düşünenlerdenim. 13 yaşındaki kızım Ece’nin de derin bir Atatürk’çü olmasına bu nedenle hiç şaşırmıyorum. O öyle kodlandı ve tüm ailesini gurulandıran bir çizgide yürüyüşüne devam ediyor.


Milli bayramlarda bayrağımız hemen asılsın, Ata rozetleri göğüslerde taşınsın istiyor. Haliyle geçen hafta buruk geçen 29 Ekim bayramı onu çok üzdü. Bir şeyler eksik kaldı…


Tüm gün gidilecek bir fener alayı arandı durdu. Herkes bir olsun, aynı anda İstiklal Marşı okunsun istedi. Onu tatmin edecek bir şey bulamayınca da 84 yaşındaki ninesini ziyaret edip, Cumhuriyet Bayramı’nı kutlama kararı aldı. Ne de olsa onun dilinden en iyi o anlardı. Hemen dileğini yerine getirdik. Güzel bir akşam yemeği yedik ve o günü diğer günlerden daha özel bir gün olarak yaşamaya çaba gösterdik.

Aslında her özel günde yapılması gereken de bu sanırım. Hatırlamak, hatırlatmak, özenle hazırlanmak, nedeni ne olursa olsun buluşulan sofralarda örf ve adetlerimizi, değerlerimizi yansıtmak. Törenler de bunun için önemli; çocuklar heyecanlansın, milli ruh aşılansın, çocukluğunu özleyen, ülkesini seven anne babalar da duygulansın… N’olur ne sofraları, ne de törenleri almasınlar elimizden…


Atatürk’ün baş olduğu sofralar günümüz Türkiye’sine giden yolda pek çok önemli kararın alındığı, askeri, politik, sosyal ve kültürel anlamda çok ciddi tartışmaların yapıldığı bir platform olarak yakın tarihimiz için büyük önem taşıyor. Yaşamının son döneminde Dolmabahçe Sarayı’nda verilen resepsiyonların mönülerinde, Füreya gibi, dönemin estetik duygusu çok gelişmiş hanım sanatçılarının imzalarını görmek münkün. Genç Türkiye’nin aydınlık ve umutlu yüzünün tanıtıldığı bu resepsiyonlar Atatürk’ün her anlamda verdiği çabanın, ülkesine dair arzuladığı özenin bir göstergesi…


Ece 29 Ekim’de ailecek yediğimiz yemeğin sonunda, bir dileğini paylaştı. Artık her 29 Ekim’de tüm aile toplanalım ve beraberce Cumhuriyet Bayramını kutlayalım istiyor. Anneannem ona söz verdi. Kendi evinde toplayacak bizi. 29 Ekim 2012’nin mönüsünü yaptılar bile… Annemle bana da uygulaması düşecek… Keyifle, gururla…


Ece o akşam eve dönünce bir de yazı almış kaleme. İçinde bulunduğumuz bu haftayı düşününce bu yazı sanki Ata’sını anlayan bir Türk gencinden ona armağan… Şöyle diyor Ece:


“Bir tohum var. Bu tohum Türkiye’yi temsil ediyor, çiçeği de Türk halkını. Bu tohum yaralı, zarar görmüş. Göz ardı ediliyor artık, herhangi bir yere ekin; çiçek vermez nasıl olsa deniliyor. Ekiyorlar bu tohumu. Öyle kötü bir yere ekiliyor ki, rüzgarlı hava, susuz bir yer. Kimse bakmıyor ona. Suyu ancak yağmurdan yağmura alabiliyor. Çok ıssız bir yer, hiç çiçek yok; çünkü hiçbiri yetişememiş orada, büyüyememiş. Tohumun bulunduğu durum felaket kısacası, hiç dostu yok. Sadece düşmanı rüzgar var. Dostu yağmur bile yok. Tohum kararlı ama. Kimsenin bilmediği bir şeyi biliyor tohum çünkü: Çiçeğini. Biliyor ki onun çiçeği dünyada yok. Onun çiçeği mükemmel. Açmak istiyor bu yüzden. Açınca biliyor ki o bambaşka olacak. Savaşıyor bu yüzden. Rüzgarla savaşıyor. Ona yandan vuran, arkadan vuran rüzgarla. Aylarca savaşıyor. Herkes onu ölmüş zannederken tohumun çiçeği, onların gözlerini kamaştırıyor. Işıldıyor adeta bu çiçek. Bu çiçek bir başka, diğer çiçeklerden bambaşka. Bu çiçek savaşarak, uğraşarak, kararlılıkla elde edilen bir çiçek. Bu çiçek her şey. Bu çiçek duruşuyla, bakışıyla farklı olan Türk toplumu çünkü.’’


Bir anne olarak ne diyebilirim bilmiyorum ama bu tohum var oldukça bu ülkeyi iyiliklerin beklediğini ümid ediyorum ve ben bu hafta yüreğimde Ata’mla giriyorum mutfağa… Bir yerlerde annesi Zübeyde Hanım’ın onu bir kestane mevsimi doğurduğunu hatırladığını okumuştum. Doğru mu bilmem ama kestanenin tam da zamanı. Soframı kestane gürgen palamutlarla süslüyorum ve kestaneli pastamı sizlerle paylaşıyorum…


>> Kestaneli pasta tarifi için lütfen tıklayın...


Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.