Üç Hugo arasında...


Kadın erkek rollerinin henüz medenileşmediği Türkiye gibi bir ülkede, empati sahibi çocuklar yetiştirmek anne babaların önemli bir toplumsal sorumluluğu. Belki ayrımcı bir yaklaşım olacak ama erkek çocuk yetiştirmenin incelikleri daha da önemli. Fiziksel ve maddi gücün gerçek güç olmadığını öğrenmeliler önce. Dünyanın sadece kendi eksenleri etrafında dönmediği, nezaketin, paylaşmanın, sevmenin ve sevilmenin, vefanın değeri yaşayarak, hissettirerek anlatılmalı onlara.


Ben de bir erkek çocuk annesiyim. Onu tüm insani değerlere sahip bir birey olarak yetiştirmenin yanında, ileride hayatını paylaşacağı kadını mutlu edecek adam gibi bir adam olarak büyütmek hayalindeyim.



Geçtiğimiz hafta oğlum Mekin’in sahip olduğu değerleri sağlamlaştırdığı ve benim de içime su serpildiği bir hafta oldu.


Okulu tatildi ve güzel bir tatil ödevi vardı. Dünya klasiklerinden bir roman okumalıydı. Epey kararsız kaldıktan sonra Victor Hugo’nun Sefiller’ini seçti. Can Çocuk Yayınevi'nin başarılı bir çevirisi. İlk sayfalarda biraz zorlandığını itiraf etmeliyim. Sonra mucizevi bir şey oldu. Martin Scorsese’nin yönettiği Hugo filmi vizyona girdi.



Bazen bir çocuğun eğitiminde ne çok uğraşırsınız ama son noktayı çoğu kez bir roman, bir film ya da ansızın yaşanan bir tanıklık koyar.


Ailecek gittiğimiz filmde, filmin kahramanı Hugo, masmavi gözleriyle, tam da kalbinize doğru konuşuyor. Hepimiz pür dikkat onu dinliyoruz, dünyayı bir makineye benzetiyor, her bir insanı da makinenin mükemmel işlemesi için gerekli parçalarına. “Madem varız, bir görevimiz var, bunu yerine getirmek için yaşamalı, çalışmalıyız” diyor. O küçücük ve korunmasız haliyle de ne büyük bir çaba veriyor, ne büyük bir mücadele. Bu anlattıkları ne kadar da tanıdık benim için, ben aklımdakileri yapamadığım her an herkesi etkileyecek bir şeylerin eksik kaldığını hissederim. Engellendiğim her an bilirim ki bir tek ben değilim üzülen…


Film olağanüstü mesajlar vererek devam ediyor. Jules Verne’ler, Victor Hugo’lar konuşuluyor. Sefillerin kahramanı Jan Valjan anılıyor ve bizim Mekin adeta kendini filmin içinde buluyor.


Hepinize çocuklu ya da çocuksuz gitmenizi tavsiye ederim Hugo’ya. Her insanın yedeği olmayan ve ancak görevini yerine getirdiği zaman mutlu olabileceği çok önemli bir birey olduğunu hatırlatıyor.


Filmi seyrettikten sonra bir çırpıda okuduğu Sefiller’i de Mekin tavsiye ediyor tüm yaşıtlarına. “Gümüş şamdanların gerçek sahibi Tanrı’dır” sözünü anlayabiliyor mu henüz bilmem ama karşılıksız görülen iyiliğin bir kişinin hayatını nasıl değiştirebileceğini, özgürlüğün değerini Victor Hugo’nun kaleminden okuyarak çok iyi özümsedi sanırım.


Filmin Hugo’su, kitabın Victor Hugo’su derken, bizim evde bir Hugo’dur gidiyor bir haftadır. Mekin’e takılıp duruyoruz, “Hangi Hugo’dan daha çok etkilendin?” diye. O da espriyi patlatıyor: “Beşiktaş’ın Hugo’su”. Portekizli futbolcu Hugo Almeida’dan bahsediyor…


Zamane çocukları işte; onlar her şeyi bizden daha iyi biliyor.



10 yaşında tanıştığı bu üç Hugo’dan hangisi yüreğinde daha derin bir iz bırakır bilmem ama başa dönersek seçtiği yolda adam gibi adam olsun, benim için yeter…


Not: Oğlumu anlattım ama bu haftaki tarif kızlarımız için. Kızı olan herkes aşure yapmalıdır diye inanılır bizim ailede. Yapılan aşure 7 kapıya dağıtılmalıdır. Şimdi tam zamanı. Bereketin sembolü bu tatlıyı kaynatırken bence dualar hem kızlara hem de oğlanlara aşure yapacak gelinlere!


>>Aşure tarifi için lütfen tıklayın...



Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.