'Acıyacak' hipnozu

Bir oyun oynayalım. Ben size 280 gün boyunca "koluna dokunacağım ve acıyacak" diyeyim her gün. 280 günün sonuna yaklaşırken de herkes size, onların koluna dokunulduğunda ne kadar acıdığını, 3 gün yataktan kalkamadıklarını vesaire, anlatmaya başlasınlar. Kolunuza dokunacağım gün geldiğinde sizi hastaneye alalım. Herkes maske bone taksın, yeşil önlük giysin. Steril malzemeler bir köşeye açılsın, spot ışığında parlasın. Sonra ben geleyim, ciddi bir ifadeyle "evet, beklediğimiz gün geldi. Şimdi koluna dokunacağım ve acıyacak" diyeyim ve parmağımı kolunuza doğru uzatayım.


Vücudunuzun buna vereceği tepki tansiyonunuzun yükselmesi, nefes alış verişinin artması, kaslarda gerginlik, kalp atışının hızlanması ve benzeri değişiklikler ile olacaktır. Buna biz KORKU diyoruz. Aklınızdan "acaba yapmasa mıydık?", "ne gerek var?", "nasıl kaçarım buradan?" gibi cümleler geçecek. Çünkü korktuğumuzda vücudun otonom (yani kendiliğinden çalışan, kişinin kontrolünde olmayan) sinir sistemi SEMPATİK moda geçer. Adının çok sempatik olduğuna bakmayın. Vücut bir tehlike algıladığında SAVAŞ ya da KAÇ tepkilerinden birini otomatik olarak almasını sağlayan bir sistemdir bu. Korkunun amacı budur. Tehlikeyi fark edersiniz ki, ya bu tehlikeye karşı savaşırsınız, ya da ondan kaçarsınız.


Şimdi herkes buna hazırlanmış, sosyal olarak kaçma imkanı yok. Savaşamıyorsunuz da. Geriye kalan tek şey, vücudunuzun tepkileri ve aklınızdan geçenler oluyor.


Sonra o parmak geliyor ve kolunuza dokunuyor. Biri kolunuza dokunduğunda normalde ağrımaz. Ancak bu ruh haline girdikten sonra acımaması mümkün değil. "Benim acımaz ki" diyenleriniz, kendisini o ruh haline sokmamayı başaranlardır. "Kola dokunmak ne zamandan beri ağrı veriyormuş canım, saçmalık bu" diyen biri zaten bu oyuna gelmemiş demektir. Ama "koluna dokunacağım ve acıyacak" dendiğinde buna inanan biri "koluna dokunacağım ve acıyacak" hipnozunu almıştır, uygun ortam sağlandığında o hipnozla verilen şeye inanacaktır ve ona uygun davranacaktır.


Hipnoz, 1980’lerde oluşturulan yanlış imajı nedeniyle sanki biri karşınıza geçecek, gözünüzün önünde bir sarkaç sallayacak, size normalde yapmayacağınız bir şeyleri yapmanızı söyleyecek (mesela "zil sesi duyduğunda kurbağa gibi sıçra") ve siz de bir uyaranla kalkıp onu yapacaksınız gibi bir şey olarak akıllara yerleşti. Buradaki bileşenler şunlar:


  1. Bir yöntem kullanılıyor (sarkaç),
  2. Size söylenenin çok farkında değilsiniz (gözleriniz kaymış ve uyumuşsunuz),
  3. Yine de size hipnoz sırasında bir şey söylenir ve siz bu telkini alırsınız. ("zil sesi duyduğunda kurbağa gibi sıçrayacağım"),
  4. Hipnoz sonrası hipnozda bahsedilen uygun ortam olduğunda inandığınız şeyi yaparsınız (zil çalar ve kurbağa gibi sıçrarsınız.)

Kimse ona kurbağa gibi sıçra dedi diye zil sesi duyunca sıçramaz. İşte hipnozun yanlış imajı dediğim şey bu. Bu gibi saçma örnekler neticesinde bizler hipnozun saçma olduğunu düşünürüz. Oysa "kurbağa gibi şıçra" örneğindek, yanlışlık, hipnozun başarılı olabilmesi için, birinin verilen hipnozdaki telkini kabul etmesi gerekmesidir. Kimse öyle şıçramayı kabul etmez. Daha hipnoz sırasında "bu ne saçmalık der" ve telkini almaz zaten. "Koluna dokunacağım ve acıyacak" hipnozunu da inandırıcı bulan o telkini alır, bulmayan almaz. Bunu bir doktorun söylemesi, etraftakilerin destekleyici tutumları ve sık tekrar inandırıcı olma ihtimalini arttırır, ama yine de herkes inanmaz. Hipnozu alan, uygun ortamda koluna dokunulunca ağrı hisseder, hipnozu almayan güler geçer.


"Koluna dokunacağım ve acıyacak" hipnozunu tabii kimse kimseye yapmaz. Bu örnek aklıma jinekolojik muayene yaparken geldi. İlk kez muayene olacak biri, daha ona yaklaşırken bile korku tepkisi verebiliyor. Çünkü ömrü boyunca korkutmuşlar. Şöyle acıyacak, böyle acıyacak... Oysa jinekolojik muayene acı veren bir muayene değil. Tuhaf bir muayene, mahrem yerlerine bakılıyor vs, bunlara kabul, ancak rahatsızlık verse de acıtan bir şey değil.


Doğum da aynen böyle. Tamam, demiyorum ki doğumda hiçbir rahatsızlık olmaz, çok kolaydır. Ancak öyle ciddi bir ağrı da yoktur. Rahat ve gevşek olan, doğuracağına inanan birinin ağrısı varsa emin olun o doğumda bir patoloji vardır. Ağrıyı yaratan 2 şey var:


  1. DOĞUM YAPINCA AĞRIYACAK hipnozu. Medya, aile, komşular, doktorlar bu hipnozu sadece 280 hamilelik gününde değil, genç kızlıktan itibaren bize veriyor. Doğum başlayınca da ağrı duymaya başlıyoruz
  2. Ağrıyacak veya bir şey olacak KORKUSU ile vücut savaş yada kaç moduna girip gerginliği arttırıyor, o da ağrıya olan hassasiyetimizi arttırıyor ve gergin bir yüzeyden geçmeye çalışan çocuk gerçekten annesinin canını yakıyor...

Oysa bu hipnozu tersine çevirebiliriz. Doğumun olumlu yanlarını anlatarak. Gebelere " yüzyıllardır herkes doğuruyor, sen de doğurursun" inancı aşılayan cümleler kullanarak. Medyada ciyak ciyak yapılan doğumların sahneleri yerine coşku ile karşılanan bebek sahnelerini ön plana çıkararak.


Ama nerdeee, sistem tam tersi işliyor, biz de neden sezaryen sıralamasında birinciyiz diye düşünüp duruyoruz...

Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.