Ders

Altı yıldır anneyim -hamileliğimi saymadan-. Aslında cenin rahme düştüğü an değişmeye başlıyor kadın ama konumuz bu değil şimdi. Belki sonra sıra gelir o konuya. Şimdilik altı yıl diyelim, o kadar da önemli yok zira.


Bunca zamanın ardından, artık sevgilimin evlen benimle dediği kadın değilim. Düşünün işte, o kadar çok değişmişim. Annelik yontmuş beni dersiniz belki ama ben pek emin değilim. Daha çok kabuğumu kırmış da içimdekini çıkarıyor gibiyim.


Geriye dönüp bakıyorum da anneliğim süresince "beni" de iyi edecek davranış modellerini seçmişim. Çocukken beni mutsuz etmiş, değersizlik/yetersizlik inancımı pekiştirmiş davranışların yerine başkalarını koymak istemişim. Kendini ifade etmekte ya da yardım istemekte zorlandığımdan kızıma alan açmaya çalışmışım. Çocuklukta duyduğum saygı ihtiyacını ona davranışlarımla tamamlamışım. Kızıma alan açtıkça sosyal kaygılarımı atlatmış, iyileşmişim ve değişmişim de aynı zamanda. Güçlenmişim... Akademik başarımla sevgiyi hak ettiğime dair inancımdan dolayı çektiğim acıyı ve korkuyu kızımın var oluşuna duyduğum saygıya ve sevgiye dönüştürmüşüm. Bu inancı sorgulamak ve toplumda dışsal başarı güdümlemesi olarak gördüğüm iletişim kalıplarımı kırmak için "aferin" kelimesini kullanmamayı seçmişim. Dilimin ucuna her gelişinde kendimi sorgulamışım ve sonra da "kelimelerden bağımsız" niyetlerimi temize çekmeyi öğrenmişim. Bu arada olduğum gibi sevgiyi hak ettiğime de inanmışım. Oh! Ne güzel bir bonus!


Hepimiz öyle farklıyız ki yaralarımızla ve çocukluktan ya da soydan taşıdıklarımızla. Deneyimlerimiz, farkındalıklarımız ve kırılganlıklarımızla... Her birimizin anneliği ve babalığı da biricik bu yüzden. Aktarmak istediklerimiz farklı. Hiç yansıtmamayı umduklarımız da. Birimizin "aferin"i içten mesela, destekçi ve yüreklendirici. Diğerimizinki ise inandığı ve öğrendiği gibi kontrolcü ve yönlendirici, "’Aferin’ dersem hep böyle davranır belki"ci. Birimiz sıklıkla oyuncu, birimiz sıklıkla daha ciddi.


Önceleri -kendi yaralarımdan sebep- tek bir annelik var sanıyordum. Bir tanecikti iyi ve doğru olan. Hangi kelimeleri kullanacağını, hangilerini kullanmayacağını bilen. "Güzel" ve "zeki" ve "aferin" ve "ama" ve "Koşma, terlersin" demeyen. Sonra sonra fark ettim ki bazı çocuklar hiç de benim gibi yaralanmamış anne babasının "aferin"lerinden. Onları destek diye almışlar kollarının altına, sonra yürüyüp gitmişler hayal ettikleri yolda. Kimisi annesinin "güzel kızım" diyen sesini hep kulağında taşımış küpe niyetine, sevgisini ona saklamış, öpücüklerini ona. Hiç de dışsal güzelliğe adamamış kendini, ne tuhaf! "Olduğu gibi"sin kabulü olarak hissetmiş hatta.


Şaşırmıştım, ne yalan söyleyeyim. "En doğru anneliğe" inanmaktan da o gün vazgeçmiştim. Düşündüm ki o zaman insan, çocukken ustası olmalıydı kelimelerin ardını bilmenin, niyet enerjisini sezmenin. Belki de kelimelerin anlamlarını sadece somut karşılıklarıyla kodlamıyordu, geldikleri kişilerden aldığı enerjilerini de okuyordu. Kontrol enerjisi, çekiştirme enerjisi, ona ifade alanı açan ya da açmayan enerjiler. Kızgın, kederli ya da sevgi doluydu kelimeler...


Dedim ya hepimizin yaraları ve koşullanmışlıkları farklı. Bu yüzden aynı kelimenin, ifadenin, yöntemin ardındaki niyetler, enerjiler, inanç kalıpları ve duygular da farklı. Bence en çok kelimelerin beslendikleri yerlerle ilgileniyor çocuklar; bu bir yaradan/koddan/inançtan mı geliyor, yoksa dengeli ve sevgi dolu bir yerden mi, diye kendilerine soruyorlar. O enerjiyle kodlanıyor sonra o kelime. O enerjiyle yer ediyor zihinlerinde. En azından anladım ki benim için öyle. Yoksa neden karşımdakinin niyetini, hikayesini bilmeden tetikleneyim ki kullandığı bir kelimeden? Benim şahsi anlamlarım değil mi başka bir şey duymama neden olan, karşımdaki bambaşka bir şey söylerken?


Çok uzattım. Demek istediğim, “çocuğunuza onu demeyin, bunu demeyin” diyen insanların yaraları vardır belki o kelimelerin ardından gelen. Ama belki sizin yoktur! Belki sizin sevgi ve desteğiniz akıyordur oradan, kim bilir? Önemli olan, niyetimizi sorgulamak, varsa koşulsuz sevgiden beslenmeyen bir inanç kalıbı onu kırmak ve şifalanmak! Çocuğumuz bizden ne duyuyor, onu anlamak için kalbimizi ona açmak. Ve o yazıları okuyarak paniğe kapılıp, iç sesimizi, çocuğumuzun duygu ve ihtiyaçlarına dayadığımız can kulağımızı ve içtenliğimizi kaybetmemek. Kaybettiysek bile dürüst/açık olup, çocuğumuzla birlikte öğrenmek!


Annesinin değişimine, kendini kabulüne şahit olmuş bir çocukluk! Bundan büyük miras yok galiba gözümde.


Aldığım ders budur benim. Sizinle de paylaşmak istedim.

Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!
  • Misafir Şu yaşıma geldim, iki çocuğum var, annem yanımda birini övsün sanki beni eleştiriyor gibi rahatsız olurum, yetersizlik hissi gelir yapışır sanki yakama... Bunu farkettim ve çok iyi hatırlıyorum annem beni beğenmez de kuzenimi överdi. Işte bu yüzden kıyaslamam çocuklarımı kimselerle...
    CEVAPLA
  • Misafir Çook güzel demişsiniz kaleminize yüreğinize sağlık????
    CEVAPLA
  • Misafir Daha senin gibisini değişenini aktaranını okumadım henüz bi yerde
    CEVAPLA
  • Misafir İyi geldi, teşekkürler..
    CEVAPLA

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.