İyileşme Günlükleri - 9: Kahramanlık Kutlaması

23 Temmuz 2013


Kızgındım. Herkese ve her şeye. İçimdeki yaralara, onlara sebep olanlara ve her defasında hiç istemediğim gibi davranan kendime. Cemre'nin doğumundan önce dokuz ay sürdü yaralarımla gerçekten yüzleşmem; isimlerini bana vermeleri ve öfkem. Sonra bir dokuz ay da değişmeye çalışarak, kendime kızarak, koza örmeye çalışarak geçirdim.


Dokuz kıymetli bir sayıymış. Şimdi doğdum galiba; gerçekten... Kızgın değilim hiçbir şeye ve kimseye. Kabul ettim. Hayır "kabullenmek" değil bu. Zorla veya içim acıyarak, hala kızgın olarak yaptığım bir şey değil. Ben; kabul ettim. Olan biteni, geçmişimi, ailemi ve onların da yaralarını... Elimizden gelenin en iyisini yaptığımızı biliyorum şimdi...


Geçenlerde bir yazı düştü önüme sosyal medyada. İnsanların savunma ve saldırı mekanizmalarına kızgındı; kendini kurban ilan eden, benliğini ortaya koyamayan onay arayan taraflarına vs... Bundan aylar önce okusam ben de kendimde o davranışları bulup çıkarır sonra da kendime kızardım. Suçlu hissederdim. Savunma mekanizmalarımdan arî değilim, bazen öyle davranacak şekilde yükseliyorum. Fark etsem bile durduramıyorum ama yükselen o yanıma şefkat duymayı öğrendim.


Belki de daha çok yaralanmaktan korudu beni çocukken geliştirdiğim bu mekanizmalar. Belki de bana ancak onların istediği gibi olursam sevileceğim yönünde mesaj veren çevremde tamamen sevgisiz büyümemi önledi... Onların istediği gibi olmasaydım hiç kabul görmeyecek, çocuk aklımla iyice hastalanacaktım kim bilir? Belkisi fazla sanırım. Öyle. Bir kahraman gibi savaştı benim için. Bir ebeveyn gibi korudu beni, hayatta tuttu bir parçası içimin.


Onun dili böyle:

Savunma.

Saldırı.

Kaçış.


Hepsi savaşla ilgili.

Ama şimdi benim barışa ihtiyacım var. Bana ve barışıma hizmet etmiyor artık o mekanizmalar. Beni korumaya, savaşa öyle kaptırmış ki kendini, beni savaşta tutmak için neler neler söylüyor kulağıma, bazısı beni bazısı karşımdakini incitici. Hikâyeler yazıyor.

Görüyorum korkusunu ve incineceğimden duyduğu endişeyi...


O yazıdaki gibi kızsam, ötelesem onu anlaşılmış hisseder mi? Kabul hisseder mi?


Belki de bunca zamandır bana verdiği hizmet için teşekkür etmeli. Kahramanlıkları için kutlamalı onu. İncinmemden duyduğu endişeyi dinlemeli... Ve sonra yavaşça demeli ki. Savaş bitti.


Cemre her prize yaklaştığında sakince yanına yaklaşıp, nazikçe elini tutup, güvenli olmadığını sabırla anlattığım gibi... Her yükseldiğimde kendime yani o parçama söylemeli:

"Savaş bitti. Artık yetişkinim. Büyümek istiyorum. Olgunlaşmak. Hayatta bana doğru geleni kucaklamak. Değerimi bilmek..."


Canım koruyucum benim. Teşekkür ederim bunca zaman bütün o taktiklerle beni koruduğun için. Bugünü sana ayırıyorum. Kutlama yapacağız beraber. Kahramanlığın bunu hak ediyor. Beni yine koruyacaksın, bu defa gerçek tehlikelerden... İyi ki vardın. İyi ki varsın. İster misin, yarın da savaşın bitişini kutlayalım?


Not: Bill Plotkin'in Nefs Yolu kitabını okurken hatırladım bu yazımı. O çocukken bizi koruyan bu tarafımıza "Sadık Asker" diyor. Çocuklukta kültürden, hasta bir ebeveynden vs bizi koruyan askerimiz olarak tanımlıyor ve ona veda için aynı böyle bir kutlama öneriyor. Bence bolca danslı, neşeli belki dondurmalı bir kutlama yapmalı. Çünkü kabul her şeyin ilacı. Hiçbir parçamızın ötelenmesi iyi gelmiyor.

Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.