Bu sene de bademleri gelin ettik

Zaman algımı belirlemek için insanların takvimlerden vazgeçeli epey zaman oldu. Doğanın ve yaşadığım yerin zaman algısının içine yerleştikçe daha bir yumuşadı hayatla bağlarım. Ayşegül Devecioğlu’nun Ağlayan Dağ Susan Nehir kitabındaki Naciye gibi saat sorulduğunda gökyüzüne bakan, mevsim algısı bir ağacın çıplaklığı ya da yeşermesi olan ve hangi yılda yaşadığından bi’haber bir insan düzeyinde değilim henüz. Hala insanların zamanıyla bağlarımın devam etmesini gerektiren işlerin teslim tarihleri, ajandaya düşülen notlar vs. üzerinden devam eden bir hayatım var. Lakin konforlu olan ve bünyeye iyi gelen bu değil. Çünkü “zaman bize çocukken söz verildiği gibi ne ileriye ne iyiye doğru gidiyordu.”*


Ağacın üzerinde ilk badem çiçeğini gördüğümde bitiyor misal o sene kış. Üstelik bu, kimi yıl Ocak’ın sonuna kimi yıl Şubat’a denk geliyor. O badem çiçeğinin açış zamanlamasında koca bir mevsimin nasıl geçtiğinin hikayesi saklı. Ocak’ta çiçeklenmişse dallar örneğin mis gibi, yumuşacık bir kış geçmiş demektir. Yarımadada rüzgarlar hep güneyden esmiş, geceleri yağan yağmurların ışıl ışıl sabahlarında insanlar kahvaltı masalarını güneşin altına serip mis gibi temiz havadan nasiplenmişlerdir. Şubat’ın ortalarını bulmuşsa da çatır çatır soğuk yapmış demektir kış. Sobalar gürüldemiş, çayların, çorbaların, kestanelerin, soba başında uyuklamaların, kedi gibi kıvrılıp yatmaların, hep evlerde toplaşmaların kışı olmuştur.


Bir çiçekten koca bir mevsimin hikayesini okuyabilmek… Ne beceri ne bilgi istiyor aslında bu. Sadece ve sadece tanışma meselesi. Yaşadığın yerle, doğayla, ağaçlarla gökyüzüyle tanışma…


Tüm ihtişamıyla bir badem baharını daha geride bıraktık. Bu sene de tüm bademlerimizi gelin ettik, şimdi bir telaş meyvelerini beklemedeyiz. Her badem baharının sonuna doğru ağzımda bir kamaşma, midemden gelen seslerin yükselmesine şahit olurum. Artık biliyorum sebebin ne oluğunu. Çiçeklerin kokusuyla mest olmuş, gözleri bayram etmiş, arıların çiçeklere cokuşma sesini bir senfoni gibi dinlemiş bünye senenin ilk çağlasını mideye indirmeye de hazır demektir. Bir badem ağacının dibine bağdaş kurup sadece çağla pikniği yapma zamanları geldi de çattı bile. Her bahar midesini çağla yemekten ağrıtmayan insan bizden değildir kesin.


Gündüz badem tarlalarında çağla peşinde koşmuş, akşamına bir sahil lokantasında demlenirken bir el, kadehinin yanına bir avuç çağla bırakıverir. O gün badem tarlalarının ilk çağla mahsullerini toplamışlar, şerefine içmeye de lokantaya gelmişlerdir. Her masanın bir avuç hediyesi vardır o mahsulden. Böyle böyle yazılı olmayan, sözlü olarak kimselerin anlatmadığı, sadece yaşarken öğrenebildiğin gelenekleriyle de tanışırsın yaşadığın yerin. Tanıştıkça kapladığın yere daha bir gömülürsün. Ana kucağında sarıp sarmalanmak gibi, yaşadığın yeri yuva bellemek gibi…


İşte böyle böyle seneleri, sayıları hükümsüz kılabiliyor insan. Doğa, hikayelerle birleştiği anda ait olduğun en kıymetli mücevhere dönüşüyor. Badem baharı benim için yeni bir senenin başlangıcı gibi. Çünkü muazzam bir döngünün başlangıcındaki ilk güzellik. Çağla mevsimi, papatyalar, taze badem, bağbozumu, güz domatesi, zeytin hasadı diye diye tamamlayacağız döngüyü. O zaman hepimize güzel bir sene olsun!

Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!
  • Misafir "bademler çiçeğe durdu" tabir ediyorlar bu yörede. evet sen de "bademleri gelin ettik" demişsin. hepsi çok güzel ve sıcacık tabirler. datça demek sevgi demektir benim için. kalemine sağlık.
    CEVAPLA

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.